Sihirli Kuyunun Sırrı
Ahmet, köydeki gizemli bir kuyunun perisiyle tanışır ve kuyunun yalnızca saf dilekleri gerçekleştirdiğini öğrenir. Ahmet, köy halkına yardım etmek için bu gücü kullanır ve birçok hayatı değiştirir. Ancak açgözlü bir tüccar, bu gücü ele geçirmeye çalışsa da başarısız olur. Sonunda, Ahmet’in iyiliği ve fedakârlığı köyde nesiller boyu anlatılır.

Sihirli Kuyunun Sırrı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak diyarlarda yemyeşil ormanların, berrak nehirlerin ve çiçeklerle bezeli çayırların arasında saklı küçük bir köy varmış. Bu köyün adı “Gül Bahçesi”ymiş ve adını etrafını saran güllerden alırmış. Köy halkı birbirine bağlı, çalışkan ve neşeli insanlarmış.
Köyün tam ortasında, asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde saklı, eski ve gizemli bir kuyu bulunurmuş. Kuyunun taşları zamanla yosun tutmuş, etrafı ise renkli çiçeklerle ve sarmaşıklarla sarılmış. Bu kuyu, köyün en eski yapılarından biriymiş ve nesilden nesile aktarılan hikâyelere konu olmuş.
Köyde Ahmet adında genç bir delikanlı yaşarmış. Ahmet, zeki, meraklı ve yüreği sevgi dolu bir gençmiş. Doğayı ve hayvanları çok sever, her fırsatta ormanda dolaşıp kuşların şarkılarını dinlermiş. En büyük hayali ise dünyayı gezip yeni yerler keşfetmekmiş.
Bir gün, güneşin batmaya yüz tuttuğu saatlerde Ahmet, köy meydanındaki kuyunun yanında oturmuş, uzaklara dalıp gitmiş. Gökyüzü, turuncu ve pembe tonlarla boyanmış, kuşlar son kez ötüşlerini yapıyormuş. Ahmet içinden, “Acaba bu küçük köyün ötesinde nasıl bir dünya var?” diye geçirmiş.
Tam bu sırada, hafif bir melodi kulaklarına çalınmış. Sanki rüzgârın taşıdığı bir ezgi gibi, ama daha büyülü, daha çekici. Ahmet şaşkınlıkla etrafına bakınmış ama kimseyi görememiş. Kulak kabartıp dikkatlice dinlemiş. Melodi yine duyulmuş, bu kez daha net ve davetkâr.
Merakı iyice artan Ahmet, kuyunun kenarına yaklaşmış. Suyun yüzeyi, sanki ay ışığı altında parlıyormuş gibi ışıldamaya başlamış. Ahmet yavaşça suya eğilmiş ve kendi yansımasını görmeyi beklerken, birden suyun derinliklerinden bir ışık huzmesi yükselmiş. Işık içinde, zarif ve güzeller güzeli bir su perisi belirivermiş. Perinin saçları altın sarısı, gözleri ise gökyüzünün en derin mavisiymiş.
Peri yumuşak bir sesle, “Merhaba Ahmet,” demiş.
Ahmet şaşkınlıkla geriye çekilmiş. “Sen kimsin? Beni nasıl tanıyorsun?” diye sormuş.
Peri gülümsemiş. “Ben bu kuyunun perisiyim. Yüzyıllardır burada yaşıyorum. Kalbindeki iyiliği ve merakı gördüm, bu yüzden sana göründüm.”
Ahmet biraz çekinerek, “Peki, neden şimdi ortaya çıktın?” diye sormuş.
Peri ciddi bir ifadeyle, “Bu kuyunun derinliklerinde saklı bir sır var,” demiş. “Dilekleri gerçekleştiren, ancak sadece saf ve iyi niyetli kalplerin ulaşabileceği bir güç.”
Ahmet’in gözleri parlamış. “Gerçekten mi? Peki, bu gücü nasıl kullanabilirim?”
Peri, “Öncelikle kalbinin sesini dinlemelisin,” demiş. “Dileğin bencilce olmamalı, başkalarının iyiliğini düşünmelisin. Eğer gerçekten saf bir dileğin varsa, kuyunun suyuna bir damla gözyaşı bırak ve dileğini fısılda.”
Ahmet teşekkür etmek için tam ağzını açacakken, peri birden kaybolmuş. Genç delikanlı, yaşadıklarının bir rüya olup olmadığını düşünmüş ama kuyunun yüzeyindeki hafif ışıltı ona gerçek olduğunu hatırlatmış.
Ertesi gün, Ahmet köyde dolaşırken yaşlı bir kadının evinin önünde ağladığını görmüş. Yanına yaklaşıp sormuş, “Teyze, neden böyle üzgünsün?”
Yaşlı kadın gözyaşları içinde, “Oğlum Ali ağır hasta,” demiş. “Doktorlar çare bulamadı. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
Ahmet’in içi burkulmuş. “Elimden bir şey gelirse yardım etmek isterim,” demiş.
Yaşlı kadın minnetle bakmış. “Sağ ol evladım, ama kimse bir şey yapamıyor.”
Ahmet, perinin söylediklerini hatırlamış. Hemen kuyunun yanına koşmuş. Kalbi hızlı hızlı atarken, gözünden bir damla yaş akıtıp suya düşürmüş. “Lütfen,” diye fısıldamış, “Ali’nin sağlığına kavuşmasını sağla.”
O anda kuyudan hafif bir ışık yükselmiş ve etrafa huzur verici bir his yayılmış. Ahmet, içinin umutla dolduğunu hissetmiş.
Ertesi sabah, köyde sevinç çığlıkları yükselmiş. Yaşlı kadın, “Oğlum iyileşti! Bu bir mucize!” diye bağırıyormuş. Köy halkı toplanmış, herkes şaşkın ve mutluluk içinde birbirine sarılıyormuş.
Ahmet mutlu bir şekilde gülümsemiş. Kuyunun sırrı gerçekmiş ve birinin hayatını kurtarmıştı.
Günler geçtikçe, Ahmet köydeki diğer insanların da dertlerine kulak vermeye başlamış. Bir çiftçinin tarlası kuraklıktan etkilenmiş, başka bir ailenin ise evi fırtınada zarar görmüş. Ahmet her seferinde kuyunun yanına gidip, saf dileklerle yardım istemiş. Her dileği gerçekleşmiş ve köydeki herkesin hayatı güzelleşmiş.
Bir gece, ay ışığının altında peri tekrar ortaya çıkmış. “Ahmet,” demiş, “Kalbindeki iyilik ve fedakârlık beni çok mutlu ediyor. Ancak sana bir uyarım var. Bu gücü dikkatli kullanmalısın. Her dileğin bir bedeli vardır ve dengeyi korumak önemlidir.”
Ahmet başını sallamış. “Anlıyorum. Gücü suistimal etmeyeceğim.”
Peri gülümsemiş. “Sana bir hediye vermek istiyorum.” Elini uzatmış ve avucunda küçük, parlayan bir taş belirmiş. “Bu taş, kalbindeki iyiliğin bir yansıması. Onu yanında taşı ve zorluklarla karşılaştığında sana yol göstersin.”
Ahmet taşı almış. “Teşekkür ederim. Söz veriyorum, onu iyi kullanacağım.”
Zamanla Ahmet’in ünü sadece köyüyle sınırlı kalmamış, çevre köylere de yayılmış. İnsanlar onun yardımseverliğini ve bilge tavsiyelerini duymuş. Ancak Ahmet, kuyunun sırrını kimseyle paylaşmamış, çünkü gücün yanlış ellerde tehlikeli olabileceğini biliyormuş.
Bir gün, köye yabancı bir gezgin gelmiş. Zengin ve gösterişli kıyafetleriyle dikkat çeken bu adam, aslında açgözlü bir tüccarmış. Köydeki mutluluğu ve refahı görünce şaşırmış. Köylülerle sohbet ederken, Ahmet’in hikâyelerini duymuş ve bu gencin sırrını öğrenmeye karar vermiş.
Tüccar, Ahmet’e yaklaşarak, “Delikanlı, senin hakkında çok şey duydum,” demiş. “Bana yardım edebilir misin?”
Ahmet nazikçe, “Elbette, elimden geleni yaparım,” demiş.
Tüccar sinsi bir gülümsemeyle, “Daha fazla zengin olmak istiyorum. Bana bunun yolunu göster,” demiş.
Ahmet, tüccarın gözlerindeki açgözlülüğü fark etmiş. “Gerçek mutluluk ve zenginlik, paylaşılan sevgi ve iyilikle gelir,” demiş. “Sana yardımcı olamam.”
Tüccar sinirlenmiş. “Sen kimsin de bana öğüt veriyorsun?” diye bağırmış. “Sırrını öğrenip, o gücü ele geçireceğim!”
O gece, tüccar kuyunun yanına gitmiş ve suya bakarak, “Eğer burada bir güç varsa, onu ben alacağım,” demiş. Ancak suyun yüzeyinde hiçbir şey olmamış. Sinirlenerek kuyunun içine taş atmış, ama yine de bir değişiklik olmamış.
Tam o sırada, kuyudan güçlü bir ışık yükselmiş ve peri ortaya çıkmış. Gözleri öfkeyle parlıyormuş. “Açgözlülüğün ve bencilliğinle buraya gelmeye cüret ediyorsun!” diye haykırmış.
Tüccar korkuyla geri çekilmiş. “Ben sadece… sadece…”
Peri elini kaldırmış. “Bu kuyunun sırrı, sadece saf ve iyi kalpli olanlara açıktır. Senin gibi açgözlüler burada bir şey bulamazlar.”
Tüccar, korkuyla köyden kaçmış ve bir daha geri dönmemiş.
Ertesi gün, Ahmet periyi kuyunun yanında bulmuş. “Seni üzdüğüm için özür dilerim,” demiş.
Peri gülümsemiş. “Senin bir suçun yok. Ancak insanlar her zaman böyle açgözlü olabilirler. Bu yüzden sırrı korumalıyız.”
Ahmet başını sallamış. “Anlıyorum. Daha dikkatli olacağım.”
Yıllar geçmiş, Ahmet büyümüş ve bilge bir adam olmuş. Köydeki herkes ona saygı duymuş ve onun öğütlerine kulak vermiş. Kuyunun sırrı ise onunla birlikte yaşamaya devam etmiş, sadece gerçek ihtiyaç sahiplerine yardım etmiş.
Sonunda, Ahmet’in hayatı dolu dolu geçmiş ve o da bir gün bu dünyadan göçmüş. Ancak onun iyilikleri ve bıraktığı miras, nesiller boyu anlatılmış. Kuyunun sırrı ise yeni bir bekleyeni bulmak için derinliklerinde saklanmaya devam etmiş.
Ve böylece, sevgi, iyilik ve fedakârlıkla dolu bu masal, bize kalbin saflığının ve iyi niyetin ne kadar güçlü olabileceğini hatırlatmış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Evet çocuklar bu masalımızda burada bitti. Sizde Grimm Masalları yazarak tarafımıza gönderebilirsiniz. Gönderdiğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uyuyacak. Masal göndermek için aşağıda ki resme tıklayabilirsiniz.
