Gökkuşağı Şehri ve Yedi Kapı
Mira, gökkuşağının ardında gizli olan Gökkuşağı Şehri'ne girerek yedi kapıdan geçer. Her kapı ona cesaret, yardımlaşma, neşe, sabır, dürüstlük, bilgelik ve sevgi gibi hayatın önemli değerlerini öğretir. Mira, bu macera boyunca bu değerlerin yaşamın temelleri olduğunu keşfeder. Şehre geri döndüğünde, bu değerleri hayatında uygulamaya karar verir.

Gökkuşağı Şehri ve Yedi Kapı
Bir zamanlar, gökyüzünde gizlenmiş büyülü bir şehir vardı. Bu şehre sadece kalbi temiz olanlar ulaşabilirdi ve adı Gökkuşağı Şehri‘ydi. Bu şehir, yedi farklı renkten oluşmuş Yedi Kapı ile korunuyordu. Her kapı, içinden geçen kişiye önemli bir ders verir ve kapının ardındaki dünyanın sırlarını açığa çıkarırdı. Şehri görenler için bu, hayatı boyunca unutamayacakları bir yolculuk olurdu.
Küçük Mira, gökyüzüne her zaman merakla bakardı. Özellikle yağmur sonrası çıkan gökkuşağını izlerken, bir gün gökkuşağının ardında gizli bir dünyaya gidebileceğini hayal ederdi. Bir gün, yine gökyüzünde renkli bir gökkuşağı belirdiğinde, Mira’nın içi tarifsiz bir heyecanla doldu. Sanki bu gökkuşağı ona bir şeyler fısıldıyordu. Tam o sırada gökkuşağının altından parlak bir ışık huzmesi süzüldü ve Mira’nın önünde rengarenk bir kapı belirdi. Kapının üzerinde altın harflerle yazılmış şu sözleri okudu: “Gökkuşağı Şehri’ne hoş geldin!”
Mira, önce şaşkınlıkla etrafına bakındı. O kadar gerçekçi ve büyülü görünüyordu ki bir an rüya gördüğünü düşündü. Fakat gökkuşağının içindeki bu kapı gerçekti ve Mira, cesurca kapıyı açmaya karar verdi. Kapıyı araladığında, kendini bir anda rengarenk, büyülü bir dünyada buldu. Etrafı gökkuşağının tüm renkleriyle süslenmişti: Kırmızı çatılı evler, turuncu sokaklar, mavi göller, sarı çiçekler, mor dağlar… Her şey bir masal dünyasından fırlamış gibiydi. Ama Mira’nın en çok dikkatini çeken şey, karşısında duran Yedi Kapı oldu. Her bir kapı farklı bir renkteydi ve her birinin üzerinde başka başka semboller vardı. Mira’nın macerası başlamak üzereydi.
Kırmızı Kapı: Cesaret
Mira, ilk olarak cesaretini topladı ve Kırmızı Kapı‘ya doğru adım attı. Kapının üzerine cesur bir aslan resmi işlenmişti ve kapının ardındaki dünyaya girerken Mira’nın içini biraz korku kapladı. Kapıdan geçer geçmez kendini devasa bir ormanın içinde buldu. Orman sessizdi, ama bu sessizlik biraz ürpertici bir huzur taşıyordu. Ağaçlar o kadar büyüktü ki, gökyüzünü tamamen kapatıyorlardı. Mira, derin bir nefes alarak ilerlemeye başladı. Bir süre sonra karşısına büyük bir mağara çıktı. İçinden garip sesler duyuluyordu. Mira geri dönmeyi düşündü, ama içindeki bir ses ona devam etmesi gerektiğini fısıldadı.
Mağaraya girdiğinde, karanlıkta parıldayan altın gözlerle karşılaştı. Bu gözler, mağaranın derinliklerinde yatan bir aslana aitti. Aslan, Mira’ya doğru yaklaştı ve ona bilgece bir sesle seslendi: “Korkularınla yüzleşmek, gerçek cesareti bulmanın tek yoludur. Korkmak doğaldır, ama önemli olan korkunun seni durdurmasına izin vermemektir.”
Mira, aslanın gözlerinin içine baktı. Bu sözler ona güç vermişti. Korkusunu yenip aslanın karşısında dimdik durdu. Aslan, Mira’nın cesaretini gördü ve gülümseyerek ona şunları söyledi: “Artık gerçek cesaretin ne olduğunu biliyorsun. Cesaret, her zaman korkusuz olmak değildir, korkmana rağmen adım atmaktır.” Bu sözlerle birlikte aslan, mağaranın derinliklerine doğru kayboldu ve kırmızı kapı yeniden açıldı. Mira, cesaretini bulmuştu.
Turuncu Kapı: Yardımlaşma
Cesaretin sıcaklığıyla dolan Mira, ikinci kapıya, Turuncu Kapı‘ya yöneldi. Bu kapının üzerinde bir çift elin birbirine yardım ederken çizilmiş bir resmi vardı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, kendini küçük bir köyde buldu. Köy halkı birbirinden uzakta, mutsuz bir haldeydi. Herkes kendi işiyle meşguldü ama kimse birbirine yardım etmiyordu. Çocuklar tek başına oyun oynuyor, yaşlılar yalnız kalmıştı.
Mira, köyde dolaşırken bir kadının bahçesinde kocaman bir çuval taşıdığını fark etti. Kadın zorlanıyordu, ama kimse ona yardım etmiyordu. Mira yanına gidip kadına yardım teklif etti. Kadın şaşırmıştı, ama kabul etti. Mira’nın yardım etmesiyle işler hızla bitti ve kadın ona teşekkür etti. O anda köyün geri kalan halkı bu yardımı fark etti. Mira, insanlara yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlattı. “Eğer birbirimize yardım edersek, her şey çok daha kolay olur,” dedi. İnsanlar birbirine yardım etmeye başladığında, köydeki hava bir anda değişti. Herkes gülümsemeye başladı ve köyde bir sıcaklık hissedildi. Kapı yeniden açıldı ve Mira, yardımlaşmanın ne kadar değerli olduğunu anlamıştı.
Sarı Kapı: Neşe
Sonraki durak Sarı Kapı oldu. Kapının üzerinde gülümseyen bir güneş figürü vardı. Mira, bu kapıyı açıp içeri girdiğinde kendini bir oyun alanında buldu. Ama burası tuhaf bir oyun alanıydı, çünkü çocukların yüzünde hiç gülümseme yoktu. Herkes mutsuzdu ve oyun oynamaktan keyif almıyordu. Mira, bu duruma çok şaşırdı. “Neden kimse mutlu değil?” diye düşündü. Oyunlar, insanları neşelendirir diye bilirdi, ama burada işler farklıydı.
Mira, çocuklarla konuşmaya başladı ve onların neden mutsuz olduklarını anlamaya çalıştı. Meğer çocuklar birbiriyle oynamayı unutmuşlardı. Herkes yalnız başına oyun oynuyor, kimse paylaşmıyordu. Mira, oyunların asıl amacının eğlenmek ve birlikte neşeli vakit geçirmek olduğunu anlattı. Çocuklar bu sözleri dinledikten sonra birbirleriyle oynamaya başladılar. Kahkahalar yükseldi, oyun alanı bir anda canlandı. Neşe, insanların yüzüne yansıdı ve Mira, gülmenin ve eğlenmenin gücünü keşfetti.
Yeşil Kapı: Sabır
Mira, bir sonraki kapıya yöneldiğinde üzerinde bir çiçek figürü olan Yeşil Kapı’ya geldi. Bu kapıyı açıp içeri girdiğinde kendini yemyeşil bir bahçede buldu. Bahçede yeni ekilmiş tohumlar vardı, ama henüz filizlenmemişlerdi. Mira, biraz bekledi ama çiçeklerin büyümesi çok yavaştı. Beklemekten sıkılmaya başladı. Tam o sırada yaşlı bir bahçıvan yanına geldi ve ona şöyle dedi: “Sabır, her şeyin anahtarıdır. Eğer her şey hemen olsun istersen, hayatın güzelliklerini kaçırırsın. Bazen büyümek ve gelişmek zaman alır.”
Mira, sabırla oturup çiçeklerin büyümesini izlemeye karar verdi. Zamanla tohumlar filizlendi, çiçekler açmaya başladı. Mira, sabrın önemini anladı. Her şeyin bir zamanı vardı ve acele etmek bazen işleri zorlaştırıyordu. Kapı yeniden açıldığında Mira, sabırla beklemenin ödülünü almıştı.
Mavi Kapı: Dürüstlük
Bir sonraki durak, Mavi Kapı oldu. Kapının üzerinde bir terazi figürü vardı, bu da adaleti ve dürüstlüğü simgeliyordu. Mira, kapıdan geçtiğinde kendini büyük bir şehirde buldu. Burada insanlar dürüst olmaktan korkuyor, birbirlerine yalan söylüyorlardı. Şehirde bir kargaşa hakimdi. Mira, dürüstlüğün güvenin temel taşı olduğunu biliyordu. İnsanlara doğruyu söylemenin ne kadar önemli olduğunu anlattı. Dürüstçe konuşmaya başlayan insanlar, birbirine güvenmeye başladı ve şehirde barış sağlandı. Mira, dürüstlüğün en güçlü değerlerden biri olduğunu öğrendi.
Lacivert Kapı: Bilgelik
Lacivert Kapı‘ya geldiğinde, üzerinde bir kitap figürü olduğunu gördü. Kapıyı açtığında karşısında bilge bir adam belirdi. Adam, Mira’ya şöyle dedi: “Bilgeliği arayanlar her zaman doğru yolu bulur. Bilge olmak, sadece çok şey bilmek değildir; bilginin peşinden gitmek ve onu hayatına katmaktır.”
Mira, bilgelik için okumayı, dinlemeyi ve öğrenmeyi anlamıştı. Bilge adam ona bilginin paylaşılınca değer kazandığını söyledi. Mira, bilgeliğin sadece bilgi toplamak değil, doğruyu seçmek ve paylaşmak olduğunu öğrendi. Kapı açıldığında Mira, daha bilgili ve bilgeydi.
Mor Kapı: Sevgi
Son olarak, Mor Kapı Mira’nın karşısına çıktı. Üzerinde kalp şekli vardı. Kapıyı açtığında sevgi dolu bir dünya gördü. İnsanlar burada birbirine sevgiyle yaklaşıyor, kalplerini açıyordu. Mira, sevginin her şeyi güzelleştirdiğini fark etti. Sevgiyle her şey mümkündü. Mira bu dünyada, sevginin dünyayı nasıl değiştirdiğini gördü ve kalbine sevgiyle doldurdu.
Evet çocuklar Gökkuşağı Şehri ve Yedi Kapı isimli masalımızda burada bitti. Sizde Uzun Hikayeler yazarak tarafımıza gönderebilirsiniz. Gönderdiğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uyuyacak. Masal göndermek için aşağıda ki resme tıklayabilirsiniz.




